Setlerle sekiz yaşında tanıştı. Çocuk yaşta rol aldığı ilk film ‘Babamı Hırsızlar Çaldı’ Cannes yolcusu oldu. Ardından ‘İki Aile’ dizisi geldi. Bunu birçok proje takip etti. Doğaç Yıldız, şimdi 26 yaşında… ‘Muhteşem Yüzyıl Kösem’ ve en son ‘Yuvamdaki Düşman’ dizilerinin ardından tiyatroda ‘Hayvan Çiftliği’ oyunuyla karşımızda.
Sekiz yaşında oyunculuğa başlamışsın. Neydi o yaşta oyunculukla seni tanıştıran?
Annem Sevinç Erol ve babam Seda Yıldız devlet tiyatrosu sanatçıları. Dolayısıyla sekiz yaşımdan öncede kulislerde oyuncularla iç içeydim. Çocukluğum tiyatro salonlarında annem ve babamın performanslarını izleyerek geçti. Bu konuda çok şanslıydım.
Nasıl keşfedildin? Kuliste mi?
Sekiz yaşımda bir projede rol almam tesadüf oldu. İsviçre’den gelen Türk yönetmen Esen Işık annemle iletişime geçmiş. Projede bütün aile rol aldık.
Ardından 15 yaşında ‘İki Aile’ dizine girdin. Nasıldı çocuk oyuncu olmak?
Hiç çocuk oyuncu gibi hissetmedim. Daha doğrusu oyuncu gibi hissetmedim. O yaşlarda sadece eğleniyordum. Uzun saatler çalışmanın zorluğu oluyordu elbet ama çok profesyonellerdi. Sette çocuklar için psikolog ve oyalanabileceğimiz alanlar vardı. Benim için sıkıcı hayatımdan kaçış gibi oldu. Zor bir dönem geçiriyordum. Bana hayatta başka şeyler olduğunu ve nasıl keyif alabileceğimi gösterdi.
Tanınmak, okul hayatına nasıl yansıdı?
Başka biri olmak, başka insanlar tanımak, sevenlerin tarafından tanınmak büyük keyif vermişti. Okul hayatımı pek değiştirdiği söylenemez, tabii önyargılı insanlar oluşmaya başladı çevremde ama çocuktuk bu çok normal.
Yaş aldıkça şöhret olgusunu nasıl idare ettin?
Bu meslek başlangıçta benim hayata tutunma, zevk alma dayanağım olduğu için karşıma çıkan olumlu veya olumsuz her şeye şükrettim. Şöhret bunun bir getirisi bazen de götürüsü. İdare etmek yerine ona da şükrediyorum. Akışında yaşıyorum.
Dipten işi öğrenerek gelmek yetti mi, yoksa işin eğitimini aldın mı?
Genç yaşlarda yaptığım işler elbette beni geliştirdi. Çok önemli isimlerle çalıştım. Onlardan alabileceğim kadar aldım. Ama bir süre sonra televizyon heyecanlandırmamaya başladı. Ben tiyatrocu aileden geliyorum, bu iş hakkıyla nasıl yapılır onlardan gördüm. Sahneye çıkmak ve oyunculuk yaparken yeniden heyecanlanmak istedim. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro bölümü mezunuyum. Aktif olarak tiyatro da yapıyorum.
Gelecek hayallerin neler?
Her zaman yaptığı iyi işlerle anılan bir oyuncu (insan) olmak. Daha somut bir hayal istersek; yurt dışında film yapmak.
Her ne yapacaksan en iyisini yap
Peki, başa saralım. Çocukluk denince aklına ilk gelen görüntü?
Anneannemin balkonu. Dar alanda bütün aile kahvaltı ediyoruz. Mevsim bahar. Balkona güneş vuruyor.
Nasıl bir aile vardı?
Ben tek çocuk büyüdüm. Kardeş diyebileceğim yaşıt kuzenlerim vardı. Anne babayı zaten biliyorsunuz. Üsküdar’da doğdum ama memuriyet gereği ailemle dört yaşıma kadar Trabzon’da kaldık. Sonrası hep İstanbul.
Bugüne kadar ailenden aldığın en iyi öğüt ne oldu?
“Her ne olursa olsun yalan söyleme” ve “her ne yapacaksan en iyisini yap…”
Aşk, gelip geçici…
Küçük yaştan itibaren tanınmanın kadınlar üzerindeki etkisi ne oldu?
Ben bütün ilişkilerimde içtenliğe ve özgürlüğe önem veririm. Dolayısıyla oyuncu olduğum için ilgilenen kadınlar elbet vardır ancak ilgimi çekmiyor.
Çapkın mısın?
Çapkın mı? Utangacım bile denebilir. Zamanla değişebilir ama bilemiyorum.
Şimdi hayatında biri var mı?
Yok.
Aşkı nasıl anlatırsın?
Aşk gelip geçici. Tıpkı nefret, heyecan ve şaşırma gibi. Gün geçtikçe ilk etkisini kaybeden yerini başka bağlılık ve bağımlılıklara bırakan bir duygu. Saf sevgiye bıraksa ne mutlu. Öylesi de var.
İlk görüşte aşka inanıyor musun?
İlk görüşte hiç aşık olmadım. Bilmiyorum. Belki olan vardır. Heyecanlandım, hayran oldum ama aşk için yeterli değil.
Nasıl kadınlar ilgi alanına girer?
Çılgın, güçlü, koşul koymayan ve öğrenmeye aç kadınlar.
Karşındakinin sevgisini nasıl anlarsın?
Karşımdakinin sevgisini zaman geçmeden anlayamam. Süreçte ne kadar fedakar, anlayışlı ve pozitif olduğuyla ilgili.
Marlon Brando ile tanışmak isterdim
Yaş ilerledikçe en zorlaşan şey?
Hayallerim. Çocukken hayaller daha kolaydı. Hayal kurmak da… Seninle birlikte hayallerin de büyüyor ve hep daha zor geliyor.
Kendine bir ders versen…
Büyük konuşmayayım ama benim ders vermeme gerek kalmadan hayat verdi.
En büyük başarın?
Arkama bakmamayı öğrenmem, takıntılarımdan büyük ölçüde kurtulmam en büyük başarım. Günün tadını çıkarmayı öğrendiğimden beri daha mutluyum.
Kırmızı çizgin nedir?
Hiçbir başarı için karakterimden vazgeçmem. Kimseyi çiğnemem. Kul hakkı yemem.
Ölü ya da yaşayan biriyle tanışma fırsatın olsa kimi isterdin?
Yaşayanlarla tanışma ihtimali hep var. Fırsatını kendin yaratırsın. Aramızda olmayanlardan ise Marlon Brando olabilir.
Röportaj: Hakan GENCE