Röportaj: Ecem Saral @eceminsectikleri
Fotoğraf : Berkay Gülüm @berkay.gulum

Women’s Style Türkiye: Sizi en son Küçük Dahi İbn-i Sina’da izledik. Sizin için nasıl bir deneyim oldu? Projeden ve karakterinizden bize biraz bahsedebilir misiniz?

Deniz Bolışık: Küçük Dahi İbn-i Sina projesi bugüne kadarki deneyimlerimden biraz daha farklı oldu. Yaşayan birinin günümüzde seyirci karşısına geçecek olması beni çok heyecanlandırdı. Proje vesilesiyle İbn-i Sina’ya olan hayranlığım daha da derinleşti. Sina’nın çocuk yaşlardan itibaren ilme ve çalışmaya olan inancının çocuklara güzel bir örnek olduğunu ve onları cesaretlendirdiğini düşünüyorum. Şehriyar gibi ileri görüşlü, çocuklarının gelişimini isteyen bir anneyi canlandırmak bana da ilham oldu. Annelik zamansız bir anlatı. Oyuncu olarak her detayıyla o dönemi yaşamak günümüz işlerinden biraz daha farklı anılar bırakarak değişik bir deneyim yaşattı bana.

W.S.: Yeni bir projeye dahil olmaya karar verirken en çok nelere dikkat ediyorsunuz?

D.B.: İlk olarak projenin ne anlattığı ve neye hizmet ettiğine bakarım. Daha sonra da benim karakterim hikâye içerisinde ne ifade ediyor. Daha önce denenmemişi denemek de kararımı etkileyen unsurlardan biri.

W.S.: Yoğun çalışma programınızın ardından dinlenmek için hangi aktiviteleri yaparsınız?

D.B.: Yoğun çalışma programının bitmesini beklemeden, süreç içindeyken eş zamanlı olarak yoga yapmak hem bedenime kuvvet sağlıyor hem de zihnimde temizlik yapmaya çok yardımcı oluyor. Dönem dönem yogaya ilaveten değişik aktiviteler de eklediğim oluyor, bu sene Muay Thai ile tanıştım mesela. Değişik bedensel disiplinler, sizi yorarken dinlendiriyor, proje aralarında da böyle değişik dalları deneyimleme fırsatları yakalamaya çalışıyorum.
Uzun soluklu çalışma dönemlerinin ardından da seyahat etmek hem enerjimi tazeleyen hem de iyi bir zihin temizliği yapma olacağı sağlayan bir aktivite benim için.

W.S.: Oyunculuğunuzu beslemek ve ilham almak adına neler yapıyorsunuz?

D.B.: Oyunculuk, hayatı okumaya niyet ettiğiniz her saniye sizi besleyebilir bence.
Şahsi hayatımda, kendimi daha detaylı anlamak adına ve insanın ruh halini anlamak üzere yapılan çalışmalara katılmak beni çok destekliyor ve deneyim kazandırıyor diye düşünüyorum. Çok şanslıyım çünkü sevdiğim öğretmenlerim ve yol göstericilerim var, onların vesileyle yaşamı araştırmak hem kendi hayatımda adım adım başka deneyimler yaşamama vesile oluyor hem de oyunculuk adına ilham alabilecek çok çeşitli fırsatlar yakalamak için bulunmaz zenginlikler. Karakterim de biraz öğrencilik ruhu hep çok taze, mesleğimle ilgili fırsatım oldukça yurtdışında atölyeleri deneyimlemeye çalıştım. Ayrıca sadece oyunculuk kısmı değil işimle alakalı daha kapsamlı alanlarda da güvenilir ve önemli hocaların atölyelerini de katılırım. En yakında Zeynep Atakan’ın Yapımlab ‘ine katıldım, şimdi yeni dönem için önemli bir hocanın yazma atölyesi var, bir sonraki planım da o atölye var mesela. Bütün bunlara ek olarak da beni en çok gözlem alanında tutabilecek şey, ders vermek ve meslek adına karşılıklı deneyim paylaşmak, bu anlamda yol kat etmek isteyen insanlarla temas da bulunmak, onların karanlık noktalarını birlikte aydınlatmak, benim de zenginleştiğimi düşündüğüm bir alan.

W.S.: En son izlediğiniz ve etkilendiğiniz proje hangisiydi? Genelde ne tür yapımlar izlemeyi seviyorsunuz?

D.B.: En son izlediğim değil ama son sezon özgünlüğüyle aklımda yer eden proje The Banshees of Inisherin. Yönetmeni Martin Mcdonagh, yaptığı tüm işlerle yazdığı tüm tiyatro oyunlarıyla her daim hayranlık beslediğim bir yazar ve yönetmen kendisi. Hepimizin içinde olan bir şeyi hem nasıl bu kadar iyi görüp sanki kendimizden bir parçamızmış gibi önümüze sererken bir yandan da bunu çok değişik bir dokuda servis etmesiyle şaşkınlık yasatıyor bence bu yüzden yaptığı her işin özgün bir imzası var. Ben her şeyi izleyen ve çabuk tüketen biri değilim, çok yavaşım bu konuda, ardı ardına bir bombardımana tutmuyorum zihnimi, aralarını açmayı seviyorum, defalarca önüme düşmüş benzer işlere ya da beni sarmayacak samimiyetsiz konulara gittikçe daha tahammülsüz oldum.

W.S.: Sosyal medya ile aranız nasıl? Sosyal medya üzerinden sevenlerinizden gelen mesajları okur musunuz? Sizi sevenlerle iletişiminiz nasıl?

D.B.: Sosyal medyayı seviyorum aramızda seviyeli ve dengeli bir ilişki var sanki. Yani her daim hayatımda ama hiçbir zaman sosyal medyanın içinde yaşıyor gibi de olmadım olamadım da.
Ben kendimce aktifim ama günlük hayatın içinde alan bırakmayacak kadar değil, daha önce de böyle tanımlamıştım şahsi iletişim aracım gibi hissediyorum, tamamen hem sevenlerle hem da hayatımızdaki insanlarla iletişimde yeri sabitlenmiş mühim bir alan. Sevenlerin mesajlarını kendi hayatımın yoğunluk ölçüsünde okuyabildiğim kadar okumaya gayret gösteriyorum ama tamamına erişmem mümkün değil, ama en eski fanlarımdan oluşan küçük bir grupla daha oturmuş bir iletişimiz var, bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Onlar benim için önemliler, varlıklarını duruşlarını görüşlerini hissetmeyi seviyorum.

W.S.: Sizi hep duru, güzel ve bakımlı olarak görüyoruz. Kendinize ait güzellik ve bakım sırlarınız var mı? Bizimle paylaşabilir misiniz?

D.B.: Öncelikle çok teşekkür ederim, sanıyorum güzellikte bir bütünün sonucu yani bedeniniz enerjiniz yediğiniz içtiğiniz ve sağlığınız hepsi bir tek sonuç çıkarıyor. Ben olabildiğince kendimi iyi hissetmek üzerine hedefler koyuyorum. Tüm bunların yanında çok abartılı şeyler yapmıyorum aslında ama bunun en özet cevabı, neye ihtiyacım olduğunu sezgisel bir yerden hissetmeye çalışmak oluyor diyebilirim, araştırmayı da severim, güzellik sağlık var olan bilgilerle ilgilenirim de, hepsini harmanlayınca o zaman cildinizi temizlemek için de doğru kişi ile buluşuyorsunuz, sağlığınız içinde size şifasıyla etki edecek doktorla temasa geçiyorsunuz. İhtiyaçlarla, doğru tavırları birleştirmek için arasındaki sis perdesini kalkması gerekiyor bir yandan da bunu da ancak kişi kendini kalbini temiz tutmaya çalışarak başarabilir diye düşünüyorum. Düzenli nemlendirici ve güneş koruması kullanmaya özen göstermeye çalışıyorum.

W.S.: Sizin için olmazsa olmaz favori kıyafet hangisidir? Deniz Bolışık’ın kıyafetlerde en sevdiği renk hangisi? Neden?

D.B.: Olmazsa olmaz dediğim bir şey var mı acaba? Ben daha çok ikili kombin kullanıyorum, çok elbise insanı değilim sanki ama ara ara kendimi şaşırtmayı seviyorum. Mevsime göre tercihler şekilleniyor tabi ki. Yaz ise ferahlık olmazsa olmaz diyebiliriz. Renk olarak yazın beyazı kışın da siyahı çok kullandığı fark ettim ama ana renkleri de kullanıyorum, kırmızı ya da yeşil gibi böyle varlığını hissettiren renkleri de seviyorum, pek kullanmadığım şey desen bence, karmaşık desenlere elim çok gitmiyor sanki…

W.S.: İlişkilerde sizce olmazsa olmaz 3 şey nedir? Hayatınızda olacak insanları seçerken nelere dikkat edersiniz?

D.B.: İlişkilerde olmazsa olmaz ne var diye bakarsak ilk şey güven olurdu sanırım, her türlü ilişki bir sevgi ve güven temasının üstüne inşa oluyor bence, bunun üzerine ancak birbirini zenginleştirmek ve hayattan keyif almayı beraber başarmak mühim… Hayatımdaki insanları seçerken, hislerime dikkat ederim ilk kriter böyle başlıyor, karsı tarafın özelliklerini sınav etmeden önce kendimdeki yansımaları tarıyorum diyebilirim ama tabi ki karsımdakinin iyi bir insan olması galiba en önemli şeylerden biri diyebilirim ve ben iletişim insanıyım, iyi iletişim kurmak benim için önemli. Hayatımdaki hep kuvvetli insanlar olduğunu düşünüyorum, özellikle seçmesem de karsımdakinin hayatta kendini gerçekleştirmesi adına gösterdiği cesaret benim onunla kurduğum bağı kuvvetleniyor galiba…