Sempatikliği ve tarzıyla son dönemin en sevilen YouTube fenomenlerinden Yusuf Aktaş, nam-ı diğer Reynmen, sorularımızı samimiyetle cevapladı.

Röportaj: Didem Yeniay

Takipçilerinin seni bu kadar çok sevmesinin sebebi sana göre nedir?

Bunu sizin gibi bir çok insan merak ediyor. Bence yapıyor olduğumuz işin sırrı aslında burada yatıyor. Ben en başından beri takipçilerimle ağabey, kardeş, arkadaş gibi olduğumu ve bu yüzden kazandığımı düşünüyorum. Biz sadece gülüp eğlenmekten ziyade, beraber büyüyoruz. Onların her biri benim gün geçtikçe daha iyi olmamı sağlıyor. İnsanlara daha iyi hitap edebiliyorum ve onlara daha iyi bir örnek olmaya çalışıyorum. Aramızda bir bağ var. Değerli bir bağ.

Şimdiye kadar yaptığın en büyük çılgınlık ne oldu?

Amerika skydiving yaptım. Benzersiz bir deneyimdi! Düşünsenize sadece bir kumaş parçasına güvenip, binlerce metre yükseklikten aşağı atlıyorsunuz. En çılgını buydu.

Birkaç ay önce Dominik’e Survivor’a gittin. Neler yaşadın orada?

Yarışmacı olarak katılmadım tabii, davet edildim. Bir hafta boyunca Dominik Cumhuriyeti’nin tadını çıkarttım. Daha sonra Survivor programına konuk oldum. Yıllardır devam eden bir programın kısa süre de olsa bir parçası olmak çok heyecan vericiydi.

Kanalını üç cümleyle özetlemeni istesem, neler dersin?

Bunu daha önce hiç düşünmedim aslında. Henüz kanalımın düzeni oturmadı ve çok az video paylaşmış olmama rağmen iki milyon aboneye ulaştım. Böyle bir YouTube kanalını şöyle özetlerdim herhalde; Merhaba Kanalıma Hoşgeldiniz! Çok yeniyim ve kanalımı sadece bu üç kelimeyle anlatabilirim.

YouTube’un geleceğini nasıl görüyorsun?

Bence YouTube dahil hiçbir sosyal mecranın bir geleceği yok. Fakat internetin ve sosyal medyanın geleceğini nasıl gördüğümü soracak olursanız, muhteşem!

Türkiye’de değil de, yurt dışında yaşayan ve o kitle için videolar hazırlayan biri olsaydın hayatında neler değişirdi?

Eğer Türkiye’de doğup büyümüş birisiyseniz yurt dışına hitap etmeniz kültürel açıdan biraz zor. Çünkü bu işin en önemli noktalarından biri de o kitleye hitap etmek. Bunun için de o kültüre hakim olmanız gerekiyor. Aynı şeylere gülmüyorsanız, aynı şeyleri dinlemiyorsanız nasıl bir bağ kurabilirsiniz ki? Ama hitap etmeyi başarmış ve onlara içerik üreten biri olsaydım aynı şeylere gülüp, aynı şeyleri dinleyebiliyor olsaydım muhtemelen daha farklı bir bakış açısına sahip olmak hayatımı daha farklı şekillendirmemi sağlardı. Hayatımda sadece birkaç şeyi değil, direkt hayatımı değiştirebilirdi.

Bugüne kadar gördüğün en ironik şey nedir?

Sosyal medyada çok fazla vakit geçiriyorum, çok fazla mesaj alıyorum ve çok fazla insanın profiline girip çıkıyorum. Burada bir nevi insanları inceliyoruz aslında. Bu sorunun cevabı ise kesinlikle insanın kendisi gördüğüm en ironik şey. Çok felsefi bir cevap oldu ama gerçekten öyle.

Kimsenin seni yargılamayacağı bir dünyada neyi yapma özgürlüğünün olmasını isterdin?

Yargılandıkça özgür hissediyorum, böylesi daha iyi. Yeterince özgürüm.

Bugüne kadar birinden en son duyduğun en acımasız eleştiri neydi?

Benden nefret eden, primci olduğumu düşünen, yaptığım her şeye prim yapıyorsun diyen bir kesim var. Ama çok acımasız bulduğum bir olay yaşadım. Suriye’ye gittim, El-Bab’a. Ülkemi seviyorum ve ülkemin gençlerini elimden geldiğince, bildiklerim doğrultusunda aydınlatmaya çalışıyorum. El-Bab’a gittiğim videonun gelirini Mehmetçik Vakfı’na bağışlayacağımı söyledim. Bunu önemsediğimi göstermek ve teşvik olması açısından dile getirdim. Çünkü beni örnek alanlar var. Bunları düşünerek hareket ettiğim bu olaya prim denmesi bana çok acımasız geldi.

Dostların en çok hangi özelliğini sever?

Bu soruya dostlarımın cevap vermesi daha sağlıklı olurdu ama galiba onlara bir şeyler katıyor olmamı ve dürüst olmamı seviyorlardır. Mesela kendime dürüst demiş olmak beni biraz rahatsız etti şimdi, keşke onlara sorsaydık.

O an hiç düşünmeden yaptığın ama sonra düşününce çok utandığın bir şey hatırlıyor musun?

Aslında şu an yapıyor olduğum birçok şeyi belki de düşünmeden yapıyorum. Belki de henüz düşünmeye fırsat bulamamışım ve henüz utanamamışımdır. Özel bir şey yok.