Burda Olan Burda Kalır isimli gösteri ile büyük ses getiren ve kısa süre önce de Youtube’a içerik hazırlamaya başlayan Can Yılmaz ve Zafer Algöz’e konuk olduk. Biz onların ofisinde Cem Yılmaz hakimiyeti var sanıyorduk ama meğerse bu ikili Cem Yılmaz’a bile kök söktürüyormuş!

Röportaj Mert Duran Fotoğraf Ömrüm Tolga Çolak

Women’s Style Türkiye: İlk tanışıklık kaç yıl öncesine dayanıyor? Nasıl tanıştınız? Direkt kanka mı oldunuz?
Zafer Algöz: Can’ı ben Cem’in sayesinde tanıdım. Tanıştık, çalışmaya başladık. Can genelde uzaktan insanlar için mesafeli gibi görünür. Ama aslında uzaklığı mesafeli gibi görünmesi, soğuk adam olduğu anlamına gelmez. Hep böyle insanlar arasında dirsek mesafeli olur. İlk defa size elini uzattı. Bende şaşırdım Ama gizli komiktir. Her zaman durur durur bir laf eder adamı yıkar geçer. Sonra hep beraber filmlerde çalışma dönemine girdikten sonra bir şaka yüzünden Can Hoca ile sahneye çıkmaya başladık. Cem’in yurtdışı turnesinde dedi ki “ biz de sahneye çıkacağız. İki komedyen olarak sahnede gösteri yapacağız.” “Hadi canım!” dediler. Yaparsın yapamazsın. İlk genel provamızı seçkin bir sanatçı grubumuzun önünde yaptık. Hollanda’da 5 dakika sürdü. Yuhlarla aşağıya indik. Ama moralimizi bozmadık. Sonra ilk Rotterdam’da başladık. Ondan sonra Türkiye ‘ye geldik. Sanırım 12 ilde gösteri yaptık. Tam hızımız almışken birden bire korona virüsü patladı. Biz zaten Can’la beraber masa başında sohbet niteliğinde “Burda Olan Burda Kalır” diye o konsepti Youtube’nin üzerinden yaptığımız için bu dönemde evlerden görüntüyü kullandık. Sonra çocuklar onları montaj yaptılar. Bu sayade takipçilerimizle bağımızı kesmedik.
Can Yılmaz: Benim sevmediğim insan sayısı fazladır. Ama Zafer ağabey yok o kişilerin içinde. Setlerde zaten hep beraber olduğumuz için muhabbetimiz zaten koyuydu. İlk başta Kafa Radyo’da yaptık bu işi mesela. Bizim muhabbetimizin albenisi olduğunu bilenler teklif etti. Biz de kabul ettik. Biz kendi Youtube kanalımızda da yaparız bu muhabbeti dedik. Zaten setlerde de beraberiz. Çok fazla değişik bir şey yapmıyoruz aslında. Setlerde ettiğimiz muhabbeti kameranın karşısında yapıyoruz. Gençleri de yakalamaya çalışıyoruz. Bizden 5 sene evvel başlayanlar çok ama biz yine de son vagonu yakalayarak bu korona günlerinde mola vermeyerek sıcak tuttuk ilgiyi. Bizim için iyi oldu.
W.S: Şu anda Youtube sayesinde geniş kitlelerce tanınıyorsunuz. Ancak Youtube’daki rakipleriniz challenge yapan, birbirlerine şakalar yapan, garip yiyecekler yiyen, küfür eden bir kitle. Onlar karşısında zorlanmıyor musunuz? Ne işimiz var burada dediğiniz oluyor mu?
C.Y.: Az evvel siz gelmeden önce bununla ilgili konuşma yapıyorduk. Bizim kitlemiz, Youtube kanalı istatistiklerine girdiğin zaman her şeyi oturan adam televizyon seyrederken mi seni seyretmiş tuvalette mi seni seyretmiş o bile var. Bakıyoruz zaman zaman bizim dediğimiz gibi handikapımız 0-17 yaş kullanıcının Youtube’daki çoğunluğu. Bizim kitlemiz 18 – 55 yaş; bizim yaşımıza başımıza uygun. Derdimizi anlatacak bizi anlayacak, Atatürk’ü bile bilmeyen, kimdi ya o; İsmet İnönü’müydü diyen adamlar olduğu için ülkede onlarla uğraşmamak için oturmuş yaşamış görmüş geçirmiş insanlarla muhattap olmak daha iyi. Ben memnunum bu seyirciden. Abonemiz 200 bin olsa bana yeter.
W.S: Can Bey komiklik genetik mi sizce, yoksa hem kardeşinizin hem de sizin bu kadar komik olmanız tesadüf mü? Peki kızlarınız da komik mi? Ya da kız kardeşiniz Özge Hanım? Yoksa ailede komikler sırf erkekler mi?
C.Y.: Genetik. Bizden daha komik kız kardeşim var. Babam yeteri kadar komik. Benim kızlarım da komik. Ama piyasaya çıkacakları gibi değil. Evde komikler. Öyle bir talepleri yok yani.
W.S: Zafer Bey sizi komik rollerde görsek de gerçek hayattaki Zafer Algöz imajı – belki de Kurtlar Vadisi’nden ötürü- daha ciddi idi. Yaşadıklarınız ya da başınıza gelenlerin böylesi komik olması ve bunu anlatmanız insanların size yaklaşımını değiştirdi mi?
Z.A.: Kurtlar Vadisi’nin üzerinden 17 sene geçti:) Ama hayır, hiçbir ön yargı yok. Ben o anlamda çok rahatım. Çünkü birbirinden farklı rolleri oynamayı seven bir oyuncuyum. O anlamda kalıbının adamı olmayı sevmiyorum. Cem Yılmaz’ın filmlerinde hep kötü komik karakteri ben oluyorum. O benim hoşuma gidiyor. Tam senaryo hikaye kuruluyor bir rota konuluyor. Olayın kahramanı karşısındaki adam ortaya çıkıyor. Hepsi de çok renkli ve güzel roller benim için. Komiklik kavramına gelince; her yerde de söylüyorum: Komedyen oyuncu demek zaten. Her şeyi oynayan adama komedyen diyorlar zaten. Toplumumuzda sadece güldüren insanlara komedyen diyorlar. Cem Yılmaz’ın yaptığı birçok filme “ ya hiç komik değil” diyor. Onun yaptığı stand – up gösteri başka, sinema filmi başka. Stand-up gösteri seyirci karşısında olduğu için orada dizginleri elinde tutabilme şansın var. Güldürdüğü zaman salondan ses geliyor susuyorsun. Sinemada aynı zamanda güldüren efekt olduğu zaman insanlar derler ki “sağdaki solda ki adamların kahkahasından bir filmi anlamadık ki “ der. Kimin kısa kimin uzun güleceği belli olmaz orada. Farklı roller olsun. Ona dikkat ederim.

W.S: Cem Yılmaz’ın siyah tişört merakı gibi sizin de kareli gömlek merakınız var. Bu ne zamandan beri var?
C.Y.: Ben eski resimlerime baktığım zaman, 1984 yılından beri kareli gömlek giydiğimi gördüm. Cem 1994 yılından beri, ünlü olmaya başlayınca siyah giyinmeye başladı. Sonrada farklı bir şey giymedi  Kareli gömlek benim için şöyle bir şey; düz beyaz gömlek ham geliyor bana olmamış yarım kalmış gibi geliyor, illa ki çizilecek. Bana doğum günümde hediye geliyor mesela biliyorlar ve hep kareli gömlek alıyorlar. Gömleklerim hep kareli, desem ki ben kareli gömlekten sıkıldım, onu düzeltmek 5 senemi alır zaten. Bıraktım ben de onu, kareli gömlek giymeye devam ediyorum. Kareli Gömlekler Konfederasyonu Başkanı da Zafer ağabey deyince dikkat çekti. Orada söylenen her lafın doğru olduğunu zannediyorlar.
W.S: Cem Yılmaz gerçekten Türkiye’nin hem en sevilen hem de en çok eleştirilen sanatçılarından. Biriniz abisi biriniz yakın arkadaşı olarak siz neyini eleştiriyorsunuz? Sizce en büyük artısı ve eksisi ne?
Z.A.: Cem hakikaten üstün zekalıdır. Yani bizim meslekle ilgili mesela iki cümleyle ortaya film çıkartabiliyor. Biz Yahşi Batı’yı çekmeye Arog filmini Afyon’da çekerken karar verdik. Ama bu karar sette bir cümleyle çıktı. Cem’in ilkesi kendi yemediğini başkasına yedirmez. Her şeyin kaliteli olmasını ister. Kostümünden düğmesine adamın saçının rengine karışır. Çizim yeteneği olduğu için çok detaycıdır. Çalışırken çok vicdanlıdır. Can da öyledir. Küçücük meseleyi dert eder takar. Siniri de çok uzun sürmez.
C.Y.: Ben artısı eksisi olarak düşünmem ama iyi bir insandır. Ben onu biliyorum. Kimseye şu ana kadar kötülük planladığını işitmedim. Eksilerini anlatmaya dergi yetmez o yüzden geçelim Eksileri de fazla iyi olması bence.
W.S: Örneğin son ilişkisini onaylıyor musunuz? Çapkın olduğunu düşünüyor musunuz?
C.Y.: Ben bu konularla hiç ilgilenmem, Zafer ağabey de büyük ihtimal ilgilenmez. O da bizimle ilgilenmez. Magazin dediğimiz şeyle ilgilenmiyoruz. İlgilensen zaten iş yapamazsın. Emin olun biz sizin sandığınız kadar aramızda bu konuları konuşmuyoruz.
W.S: Peki gelecek planlarınız neler? Mesela yeni kitap film vs.? Zafer Bey siz 2 anı kitabı yazdınız ama artık bir de aşk romanı gelir mi? Can Bey siz de var mı yeni kitap?
Z.A.: 3. Kitabımı yazdım hazır. Can Hocam gönül adamıdır. Aşk romanını Can hocam yazar  ben Ferhan Şensoy’un kalemini çok beğenirim. Bir de anlattığım hikayelerdeki insanları bildiğim için bazılarını, yazardan ziyade hikayeciyim. Anlatmayı severim. Hikaye biçiminde anlatırken yazmayı denedim. Hikayeler hoşlarına gitsin istiyorum. Sanıyorum başarılı da oldum. Giriş bölümüne koronayla ilgili yazımı yazacağım vereceğim. Eylül ayında çıkar piyasaya, ondan sonraki süreç içerisinde kitap fuarları olur mu olmaz mı bilmiyorum ama meraklılarıyla buluşur…
C.Y.: Ben kısa öyküler yazıyorum. Zafer ağabeyin ve bazı arkadaşlarımızın deyimi ile esnaf öyküleri oluyor. Gerçek yazar romanda belli olur. Roman yazmayı düşünüyorum. Ben normalde öykülerimde hiç kadın yazamam. Kadının hikayesi yoktur. Bizim filmlerimizde de kadın pek yoktur. Kadın hep yan rol girip çıkan yani karakter olarak olmaz. Kadın yazamıyoruz. İlginç şekilde Kafa Dergisi’nde son zamanlarda içinden geçenleri yapamadığım duyguları da yazmaya başlayınca ilgi çekti. Ama biraz zaman gerekiyor. Korona körleştirdi. Kalemime yakın Yusuf Atılgan’ı severim.
W.S: Zafer Bey, Can Yılmaz için hocaların hocası demişsiniz; Size en büyük öğretisi nedir, ne öğrendiniz ondan?
Z.A.: “Güneş balçıkla sıvanmaz.” Hiç duymadığım atasözüydü Onu öğrendim. Hocaların hocası da yaklaşık 15 sene önce eski ofiste otururken bir gün Can dedi ki “ herkes birbirine ne kadar kolay hocam diyor?” demesinden çıktı.
Ankara’dan gelme bir şeydir. ODTÜ’den çıkmadır bu iş: Hocam aşağı hocam yukarı. Biz de ofisin girişine panoya isimlerimizi yazdık ve herkes buradaki kişilere Hocam diyecek bundan sonra dedik; herkesinki unutuldu. Can’ınki kaldı.
W.S: Bu virüs durumlarıyla ilgili bir şeyler yazıyor musunuz; Senaryo, kitap vs?
C.Y.: Bitmeyen senaryom var. Eskişehir’de kitap fuarına gittiğimizde laf lafı açtı. Bir hikaye bulduk. Sonra ben bunu yazarım dedim. Ama bitiremedim. Bitirebilirsek belki sonbaharda çekeriz. Ama Cem Yılmaz’ı oynatmayı düşünmüyoruz filmde! Cem Yılmaz’a senaryoyu getirirsin başrolünü ben oynayayım der mesela. O nedenle onu istemiyoruz Ama yönetme koltuğunda o olabilir. Karakomik’in devam serisi gelebilir bu süreçte. Projelerimiz var aslında hazırda ama önümüzü görmek istiyoruz biraz.

W.S: Covid 19 sizin hayatınızda neyi değiştirdi? Size göre toplumun hayatında neyi değiştirmeliydi ancak değiştiremedi?
Z.A.: Valla toplumun hayatında insanların hiçbir şeyi umursamadığını da gördük. Yurtdışında yaşayan arkadaşlarım da var. Sürekli yazışıyorum. Adam bana öyle fotoğraflar atıyorlar ki insanlar her yerde yan yana, bir tek garsonların ağzında maske var. İnsanlar umursamamaya başladı. İnsanları yazın evde tutmak zor geliyor. Tamamıyla ekonomik bedeli de var. Dünyanın birçok yerinde boşanmalar arttığı gibi korona bebeklerinin sayısında artacağını düşünüyorum. Ne yazık ki ekonomik anlamında daralmalar olacak. Kira vermek sigortası primi ben bir küçülmeyi deneyim. Bu korona virüs bittiğinde Avrupa Birliği’nde çatırdama gelebilir. Ben genelde çok fazla dışarıda gezeyim tozayım diyen bir adam değilim. Can ile birlikte kitap fuarlarına gidiyoruz. Ev işleri konusunda becerikli adamımdır. Biraz becerilerimi geliştirdim. Zamanın ne kadar hızlı geçtiğini bu süreçte anladık.
C.Y.: Ben yemek yapamayan bir adamdım. Üstüne koyamadan yine aynı şekilde devam ediyorum Evdekilerin kendi isteği ile Zafer ağabey normale döndü. İnsanların, özgürlük duygusu değişmedi. Ne kadar kısıtlamaya çalışsan da ondan vazgeçemedi.
W.S: Peki bu yaz tatile gidecek misiniz?
Z.A.: Şu anda pek emin değilim. Tatil manzaralarını görüyorum. Nereye gideceksin ki?
C.Y.: Ben de tatile gideceğimi pek sanmıyorum.
W.S: Gösteriniz daha ne kadar devam edecek? Devamı, yani yeni bir gösteri gelecek mi?
Z.A.: Zaten elimizdeki mevcut hikayeleri daha anlatamadık ki! Gösteri süresinin uzamaması lazım. İnsanlar koltukta çok fazla oturamıyor. Fazla anlattığın zaman onun da bir ölçüsü olması lazım. Bizim öykümüzün adını da Ozan Güven buldu.
C.Y.: Toplam herhalde 50 tane oyun oynamışızdır. Doya doya oynayamadık. Her şey iyi gitseydi bu dönemde 25 tane daha oynardık. Yaz sezonuna geçecektik. Açık havalarda oynamayı planlıyorduk. Ekim ayında tiyatro sezonu başlarsa 1 sezon daha oynarız. Gösteri zaten doğaçlama olduğu için biz ne zaman istersek o zaman yeni gösteri gelir.
W.S: Hiç tartışır mısınız? Mesela takım kavgası; Zafer Bey Beşiktaş hastası, Can Bey Fenerbahçe… Hiç tartışma çıkıyor mu?
Z.A.: Tartışmanın olmadığı yer ölmüştür.
C.Y.: Birazdan program çekeceğiz. Tartışmadan bir şey çıkmaz. Tartışmadan olmaz. Filmler aşamasında bile tartışıyoruz. Zafer ağabey de bir şey söylüyor ben de. Biz de şöyle bir şey yok: Cem Yılmaz bir şey söyler aynı şekilde sete girilir. Herkes bir şey söyler, o konuda da Cem Yılmaz bizi sevmez! Ama işin iyi olmasını bu fikir alışverişi sağlıyor.
W.S: Zafer Bey Cem’e klasik otomobil tutkusunu ben aşıladım demiştiniz, Can Bey sizin de motosiklet merakınız var. Garajınızda olsun istediğini otomobil ve motosiklet hangileri?
Z.A.: Yok o laf biraz yanlış anlaşıldı sanırım. Cem ilk klasik otomobili bende gördü. Benim 1967 model Mercedes Padoga’m var. Cem’in de otomobillere merakı var. Ancak Cem ve Can modern teknolojiyi takip ediyor. Ben mesela arabadaki yanık yağ kokusunu, biraz eski teknolojiyi-mekanikliği seviyorum.
C.Y.: Cem Yılmaz kadar olmasa da heves ettiğim şeyler var. En son Volvo XC90 satın aldım. Hibrit motorluymuş ama ben çok anlamadım. Benim motosiklet merakım biraz var ancak ben 3 tekerlekli motosiklet seviyorum. Çünkü iki tekerli motosiklette hem dengede dur, hem gaza veya frene bas, hem yola konsantre ol… Bunlar bana zor geliyor. Halbuki 3 tekerlekli motosiklette çok rahatım.