“Dışarıdan bizi görenlerin ne kadar eğleniyorlar, dedikleri ama aslında çok sıkıcı günlerden birisiydi.
Sonra, bir çift gözün bana baktığını hissettim, göz göze geldik. Kalbim çarpmaya başladı hızlı hızlı. Tüm sevimliliğimle bir kez daha baktım gözlerine, aşkla. O da bana baktı, çok güzel baktı.
Hayatımın aşkı ile ilk bakışmamızdı bu. Sonrasında konuştuk. Daha doğrusu o konuştu, ben dinledim. Anlıyormuş gibi yaptım, duyduklarımı anlamadan. Dokundu bana.
Birlikte çıktık oradan. Hala ne kadar sevdiğini söylüyordu bana. “İlk görüşte aşk” diyordu yanındakilere.
Geniş bahçeli bir evden içeriye girdiğimizde şaşkın şaşkın etrafı izliyordum. Ne kadar büyük bir yer dedim içimden. Bugüne kadar yaşadığım yerleri düşündüğümde burası inanılmazdı. Hem aşkı buldum hem de huzuru diye düşündüm.
Zili çaldık, içeriye müthiş bir kalabalığın içine girdik. Her yer süslenmişti. “Doğum günün kutlu olsun” diyerek sarılıyordu herkes aşkıma. Herkes ne kadar mutlu, ne kadar eğlenceliydi. Ben de tüm sevimliliğimi takındım. Öyle ya doğum günü hediyesiydim ben. Herkes öyle diyordu.
Sonrasındaki günlerde büyük aşk yaşamaya devam ettik. Sabahları birlikte yürüyüşlere çıktık. O gezdiriyordu beni. Annem ve babam görse bu durumu ne kadar mutlu olurlardı. En güzel yiyecekler geliyordu önüme. Ama en çok aşkımla birlikte yattığım akşamları seviyordum.
Sonra bir gün dünyanın en kötü kelimesini duydum; tatil!
Tatile giderken bunu ne yapacağız dedikleri cümlede “bu” bendim. Benden bahsediyorlardı. Birkaç yer arandı, size bırakabilir miyiz diye. Ne yanıt geldi bilmiyorum ama aşkım “sıkıldım ben bundan zaten” dedi.
Aşk? Aşk ne oldu?
Endişelenmeli miyim?
Endişelenmiyorum, çünkü sonrasında ne olacağına dair hiçbir fikrim yok.
Gergin bir günün öğleden sonrasında “hadi gidiyoruz” dediler. Yine tüm sevimliliğimle zıpladım aşkımın kucağına, yanıt vermedi sevgime.
Otomobile bindik. Derin bir sessizlik var otomobilin içinde, kimse konuşmuyor.
Bir süre sonra durduk. İndiler, bir süre daha konuştular, duyamıyorum. En son aşkımın “o buralarda ne yapar” dediğini hatırlıyorum.
Kapı açıldı, aşkımla sarıldık. Ne olduğunu anlamıyorum ama hiç böyle sarılmamıştı.
Sonra otomobile bindiler ve uzaklaştılar.
Beni bırakıp uzaklaştılar.
Ne yapacağımı bilemeden baktım arkalarından. Nereye diyemeden. Boş, bomboş bir arazinin ortasında tek başımayım.
Hayır değilim.
Benim gibi onlarca köpek var burada. Yüzlerce…
Hepsi aşkları tarafından bırakılmış, üzgün, mutsuz, acılı, hasta ve aç!
Hepsinin aklında aynı soru; neden?
Özür dilerim hepsinin değil, benim gibi yenilerin. Eskilerin aklındaki tek soru, ne yiyeceğiz, nasıl yaşayacağız.
Sahi ben nasıl yaşayacağım? Yemeğimi kim verecek, nerede uyuyacağım?
Aşkım?
Beni bırakıp gülerek tatile gidiyor şimdi.
Eğer görürseniz ona söyler misiniz?
Ben bugün yağmurla tanıştım, ıslandım, üşüdüm ve çok açım.
Ve ben, onun doğum günü hediyesi… Yüzlerce köpeğin içinde Kurtköy’de öleceğim günü bekliyorum.”

Seslerini duyun
Sonbaharın ilk günleri, yaprak fotoğrafları, aşklar, yenilenen aşklar, eski aşklar.
Kasım’da yeni bir aşka başlamak için de pek fazla zaman kalmadı önümüzde zaten.
Aşkın en çok yakıştığı mevsimde işe giderken hemen hemen her sabah karşılaştığım, elimden geldiğince aşklarını unutturmasam da açlıklarını unutturmaya çalıştığım minik dostlarımızın aşk mektubunu sizinle paylaşmak istedim. Onların canlı olduğunu bir kez de onların dilinden anlatmak istedim. Belki bu kez duyurabilirler seslerini ve kenara atılacak bir hediye olmaktan kurtarırlar kendilerini.
Aşk dolu, sararmış yaprak fotoğrafları ile dolu bir sonbahar olsun…