Yaratılıcılığı şiirsel bir eylem olarak nitelendiren Gucci, yeni sezon koleksiyonunda hapsolmuş hayati kudretlerin dışa vurumunun altını çiziyor.

Marka, ihtimallerin ve monotonluğun ötesine geçerek hayatı şiirsel biçimde yaşamayı öğretecek yepyeni bir koleksiyonla karşımızda… Koleksiyonda yer alan her parça, tek tipçiliğe meydan okuyarak değişime karşı duyulan derin arzuyu yansıtıyor.

Tasarımların özgünlüğü hayatın her anına anlam yükleyerek, bir sonraki sayfaya atlamayı inatla reddederek, yavaşlığın güzelliği içinde kalmayı tercih ediyor. Koleksiyonun ortaya çıkış hikayesi ise yavaşça hareket ederek özen göstermek ve kendini hikayenin derinliklerinde kaybetmenin en cesaretli yanını ortaya koyuyor. Hayatı tanınmaz hale getirmeye çalışan, bizi kendimize yabancı hissettiren hıza karşı meydan okuyor. Bu bağlamda koleksiyon kulağa, azmi ve kişiliği öne çıkaran hoş bir ezgi gibi geliyor.

Parıltının hakim olduğu koleksiyonda 70’lerin disko kültürünü göz ardı etmek imkansız fakat bol kesimleri ve absürdlüğün uyumunu bir araya getirdiğinizde 80’ler kültürü sahnenin hakimi oluyor.
Kadın koleksiyonunun geneline hakim olan geniş omuzlu kesimler, pullu ve ışıltılı kumaş detaylarıyla Gucci kadını geçmişe ışınlanıyor.

Mini elbiseler ve etekler maxilerle yer değiştiriyor. Geçtiğimiz sezonu etkisi altına alan hayvan ve çiçek figürleri bu sezon yerini yıldızlara, geometrik desenlere bırakıyor. Michele’nin kimono stilindeki desenli takımları da Uzakdoğu kültürüne göz kırpıyor.

Alessandro Michele’nin çizdiği Gucci kadınının renk paletinde ise gökyüzünün ve yeryüzünün her rengine rastlamak mümkün; yeterki içerisinde az da olsa ışıltı olsun.

Alessandro Michele’nin bu sezon yarattığı dünyada erkekler de kadınları disco sahnesinde yalnız bırakmıyor. Geniş paçalı bol kesim takım elbiseler, parıltılı yaka detayları, ışıltılı parçalar koleksiyonun geneline hakim oluyor.