İstanbul’un tek kadın belediye başkanı olan Avcılar Belediye Başkanı Dr. Handan Toprak ile Women’s Style için konuştuk. Kadın gözüyle belediye başkanlığını anlatan Toprak ile yaptığımız röportajı keyifle okuyacağınızı düşünüyoruz.
Bir kadın belediye başkanı olarak erkeklerden farkınız ve önceliğiniz nedir?
İstanbul’da tek kadın belediye başkanı olmak gerçekten bana ciddi bir sorumluluk veriyor. Size şöyle bir örnek vereyim; Türkiye Cumhuriyeti kurulalı neredeyse 100 yıla yaklaştı. Kadına seçme seçilme hakkı verileli 88 yıl oldu. Şimdiye kadar kaç kadın belediye başkanı olabildi biliyor musunuz? Sadece 119… Her yıl binin üzerinde erkek 1037 falan herhalde… Her 5 yıllık dönemde binin üzerinde erkek belediye başkanı oluyor; ama 88 yılda sadece 119 kadın. İstanbul tarihinde ben üçüncü kadın belediye başkanıyım. Şimdi buradaki oran ne kadar az. Bu çok vahimdir. Kadına seçme ve seçilme hakkını emsal milletlere göre bu kadar önce veren, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk adına ben üzülüyorum. Hakları için mücadele eden kadınlar ve kadınlara bu hakları en önce tanıyan liderin olduğu bir ülkede bu sayı bu kadar az olmaması gerekir. O nedenle de bu hassasiyeti gösteriyorum. Ve şahsıma yönelik olarak yapılan bütün olumsuz davranışlarda da bunu bütün kadınlara yapılmış gibi görüyorum.
Kadın olmanız çalışmalarınıza nasıl yansıyor?
Ben özellikle bir kadın hassasiyetiyle dezavantajlı grupların yaşam kalitelerini çok önemsiyorum. Bu gruplara daha kolay hizmet götürebilmek için onları kendi aralarında kategorize ederek, çözümlerini de kurumsal yapı üzerinden programladık. Bizim bütün çalışmalarımızın özelliğinde ve özünde şu yatıyor. Bir sorunu önce teşhis edip, arkasından tedavisini de kurumsal ve akademik çözümler üzerinden geliştiriyoruz.
Dezavantajlı grup derken kimleri kastediyorsunuz?
Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de dezavantajlı gruplar var. Engelli olmak evet dezavantajlı gruba girmek için bir sebep. Ancak ne acıdır ki Türkiye’de çocuk olmak, kadın olmak ve yaşlı olmak da dezavantajlı bir halde…
O zaman çocuklardan başlayalım. Avcılar’da çocuklar için ne yapıyorsunuz?
Çocukların okul öncesinden itibaren eğitime alınması gerekiyor. Bir kişi yabancı bir yere geldiğinde uyum sağlayabilmesi için kendisine oryantasyon eğitimi verirsiniz. Yeni dünyaya gelmiş bir çocuğa da belirli bir yaştan itibaren oryantasyon eğitimi verilmesi gerektiğini düşünüyorum. O çocuk kim olduğunu ve nereden geldiğini, hatta belki de nerede ve hangi şartlar altında yaşayacağını bile tam olarak bilemiyor. İşte bu çocuğa belirli bir yaştan itibaren birey olma ve kentli olma eğitiminin verilmesi gerekiyor. Bu eğitim imkânı mutlaka okul öncesi sağlanmalı.
Belirli bir gelirin üzerindeki insanlar bunu kısmen de olsa sağlayabiliyor. Biz de Avcılar Belediyesi olarak sosyoekonomik düzeyi düşük yerlerden merkeze doğru çocuk kulüplerimizi açtık ve açmaya da devam ediyoruz. Çalışan anneler çocuklarını bir şekilde kreşe ya da anaokuluna veriyor. Ancak çalışmayan annelerin çocukları genelde profesyonel bir kentli olma yolundaki bu oryantasyon eğitimden mahrum kalıyor. İşte biz belediye olarak bu eğitimleri de veriyoruz.
Ya gençler…
Biz Avcılar Belediyesi olarak İstanbul’un tek konservatuarına sahibiz. Bunun yanında yine göreve ilk geldiğimizde belediye içerisinde kurduğumuz müdürlüklerden birisi de Spor İşleri Müdürlüğü. Kişisel gelişime çok önem veriyoruz. Yeniden konservatuvar meselesine dönecek olursak sanatta en üst alınacak eğitimi nedir; konservatuvar eğitimidir. İşte biz Avcılar’da bunu gerçekleştiriyoruz. 2014 yılında benim girişimlerimle kuruldu konservatuvarımız. Tiyatro, halk dansları ve Türk Müziği dalında hem akademik hem de direkt o branşın ustalarından pratik eğitim veriyoruz. Çocuklarımız eğer ki herhangi bir branşta yetenekli ise “eyvah ben ne yapacağım” diyen insanların oturduğu bir ilçe değiliz. Avcılar Belediyesi, yetenekli çocuklarımız için her türlü imkânı sunuyor.
Yine üniversiteye hazırlanan gençlerimiz için gençlik merkezlerimizi kurduk. Eğitimde fırsat eşitliği yaratmak için ücretsiz olarak gençlerimizi üniversite sınavlarına hazırlıyoruz.
Bütün çabalarımıza rağmen ne yazık ki uyuşturucu batağına düşen gençlerimiz içinse de takip merkezleri oluşturduk. Uzmanlarımızla birlikte tedavi aşamasında ayrıntılı olarak gerekli takibi gerçekleştiriyoruz.
Kadınlara gelecek olursak…
Gelelim kadınlara… Ben de bir kadın belediye başkanıyım. Kadın konusunu da kurumsallaştırdık. Ve Türkiye’de ilk kez belediye kapsamında Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürlüğü’nü biz kurduk. Yine Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürlüğümüz kapsamında bir Kadın Dayanışma Evi kurduk. Geçmişten ders çıkartmasını da bildik. Gülsevin Buket Değirmenci adlı 5 aylık hamile vatandaşımız Avcılar’da 1992 yılında vahşice bir kadın cinayetine maruz kaldı. İşte bu acı olayı unutmadık ve Firuzköy’de bulunan eski bir karakoldan dönüştürdüğümüz danışma merkezimize “Gülsevin Buket Değirmenci Kadın ve Aile Danışma Merkezi” adını verdik. Burada hem onun adını yaşatıyoruz hem de kadınlarımıza hayatın zorlukları ile baş edebilmeleri için destek oluyoruz. Nasıl destek oluyoruz; kendi ürettiklerini satabilecekleri el emeği ürünleri pazarı gibi projeler hazırlıyoruz, eğitim seminerleri veriyoruz ve gerektiğinde her türlü hukuki vb danışmanlık hizmetlerini almalarını sağlıyoruz. Yakında ikinci bir kadın danışma evi açacağız ve onun adı da yine vahşice bir kadın cinayetine kurban giden genç kardeşimizin anısını yaşatmak amacıyla “Özgecan Arslan Kadın ve Aile Danışma Merkezi” olacak. Kadınlarımıza yalnız olmadıklarını hissettiriyoruz.
Avcılar’ın en büyük parkı olan Paşaeli Parkı’nda bir kadının bebeğini emzirebilmesi, altını değiştirebilmesi için bir evimiz de var. Şirinler Parkı şeklinde yapılan parkımızın tam ortasına anne ve bebek evi koyduk. Her yerde anne var, her yerde bebek var. O annenin bebeğini emzirmesi, bebeğin de istediği her an anne sütünü emebilmesi en doğal hakkıdır. İşte bunların hepsini gözeterek hizmet standartlarımızı oluşturuyoruz.
Kadın Belediye başkanı olarak hemcinslerinize pozitif ayrımcılık yapıyor musunuz?
Kadının pozitif ayrımcılığa ihtiyacı var. Çünkü kadın siyasette erkekler kadar kolay aday seçilemiyor. Aday olunca da KADER (Kadın Adayları Destekleme Derneği) adıyla anılan kadın adayı destekleme derneği olan bir ülkeyiz biz. Türkiye’de kadın adayların bir yere gelmesi çok zor. Batıya baktığımız zaman kadının desteklenmesi için kotalar konulmuş durumda. Bu kotalar yok yüzde 30 olsun, yok yüzde 50 olsun gibi tartışmalar yapılıyor. Bu tartışmaların, kadının toplumdaki yapısının çok iyi bilinmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu bir pozitif ayırımcılık mıdır; evet pozitif ayırımcılıktır.
Özellikle üst düzey yöneticilik konusunda belediye başkan yardımcılarının sayısının erkeklerle aşağı yukarı aynı olması yine belediyedeki birim müdürleri sayısının da kadın ve erkek açısından erkeklerle aynı olması düşüncesindeyim. Kadınlara öncelik tanınması konusunda ben de bir gönüllüyüm diyebilirim.
Yaşlılar ile ilgili çalışmalarınızı anlatır mısınız?
Yaşlılara evde bakım hizmeti veriyoruz, evlerine temizlik hizmeti gönderiyoruz. Aş evinden yemek gönderiyoruz. Yine ileriye dönük bir yaşlı konuk evi projemiz var. Burası da hizmete açıldığında onları orada konuk edebileceğiz. Şimdilik evde bakım hizmeti veriyoruz. Ekiplerimiz yaşlıların evlerine giderek onların bakımı, yemeklerinin pişirilmesi ve temizlikleri gibi konularda destek veriyor.
Avcılar sosyal olarak insanların bir Akdeniz yaşamında olduğu, sosyal yaşamda yaşlıların, emeklilerin düşünüldüğü bir ilçe. Avcılar belediyemizin yanında Bülent Ecevit’in adını taşıyan bir emekli kafemiz var. Burası her sabah saat 07.00’de açılır ve ücretsiz olarak misafirlerimizin simitleri ve ilk çayları verilir. Daha sonra da çok uygun fiyata hizmet almaya devam ederler. Yani bir yaşlı, bir emekli vatandaşımız sabahtan akşama kadar harcama yapmaksızın ya da çok az bir bütçe ile sosyal yaşamın içinde çok güzel bir şekilde gününü geçirebilir. Avcılar ilçemiz çocuğundan yaşlısına kadar herkesin düşünüldüğü bir ilçe. İnsanlarımızın sosyoekonomik düzeyi ne olursa olsun mutlu bir şekilde gününü geçirdiği bir ilçe burası.
Avcılar’ın en büyük sorunu size göre nedir?
Avcılar’ın en önemli sorunu deprem bölgesi olması. Gerek İstanbul gerekse Avcılar eğer ki birinci derecede deprem bölgesi ise; buranın bütün imar planlarının da bu gerçeği gözeterek oluşturulması ve başta konutlar olmak üzere istisnasız bütün yapıların bu gerçeğe göre inşa edilmesi gerekiyor. Yani hepsinin son derece sağlam olması gerekiyor. Tabi bunu sağlayabilmenin yolu da imar planlarının bu gerçeği göz önünde bulundurarak titizlikle oluşturulması. İşte bunun için göreve geldiğim 2014 yılında ilk olarak Avcılar Belediyesi kapsamında Plan ve Proje Müdürlüğü’nü kurdum. O dönem Avcılar’ın yarısının imar planı var yarısının da yoktu. O imar planı olmayan yerin de yarısının, yani Avcılar’ın toplamda ¼ ila 1/5’lik kısmı arkeolojik doğal sit alanıydı. Burada imar yasağı söz konusuydu.
Biz burada oturup her şeyi inceledik ve imarlı yerlerin imar planlarını yeni baştan yaptık. Çünkü yenilenmenin önünde plansal karmaşadan kaynaklanan bir takım engeller vardı. Avcılar’daki eski binalarını yenileyenlerin oranı yüzde 7’ydi. Yüzde 10 bile değildi. 1982 planları iptal edilmiş ve 2008’te de kat yükseklikleri düşürülmüştü. Yeni bir düzenlemeye şiddetle ihtiyaç vardı. Öncelikle kat yükseklik haklarını yeniden verdik. Böylece mevcut eski binalardaki yenilenmenin önünü açtık.
Tabii teori ile pratik her zaman birbirine uyumlu olmayabiliyor. Bir de hayatın gerçekleri var. Avcılar halkının büyük çoğunluğu ha deyince mevcut binasını yıkarak yeni baştan yapabilecek durumda değildi. Onları, komşu binaların sahipleri ile bir araya getirdik. Yeni inşa edilecek olan binaların altına otopark yapıp, yeşil alan da kazandırılarak ve kısmi bir yükseklik verilerek binaların yenilenmesini teşvik ettik. Bunu yaparken yoğunluğu çok arttırmamaya da özen gösterdik. Ancak bunu fiilen hayata geçirebilmek için İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde imar düzenlemesi ile ilgili kararları geçirebilmemiz gerekiyor. Konuyla ilgili öneri ve taslaklarımızı hazırladık. İBB’de bekliyor. Bu ayki toplantıda gündeme alınması gerekiyor ki bir an önce uygulamaya hazır hale gelebilsin. Büyükşehir Belediye Meclisi’nden bu yönde alınacak olan kararla birlikte Avcılar’ın önünün açılacağını düşünüyorum.
İmar olmayan yerlerimize gelince… Şu anda Yeşilkent, Tahtakale ve Firuzköy’ün bir kısmı imara kapalı. Yeşilkent ve Firuzköy’ün bir kısmının imar planlarını hazırladık. Normalde 1/5 bin’lik planları hazırlamak ilçe belediyesinin değil büyükşehrin görevidir. İlçe belediyeleri 1/binlik planları hazırlar. Ancak biz işleyişin hızlanması açısından 1/5 binlik planlarla ilgili bir taslak çalışması hazırlayarak İBB’ye sunduk. Çünkü Avcılar’ı biz onlardan daha iyi tanıyoruz ve işleyişin hem kolaylaşmasını hem de hızlanmasını istediğimiz için böyle yaptık. Bu planların İBB meclisinde kabul edilmesinin ardından çok hızlı bir şekilde asli görevimiz olan 1/binlik planları da hazırlayarak Avcılar’ın önünü açacağız.
Avcılar’ın 1/5’lik kısmının arkeolojik doğal sit alanı olduğunu söylemiştik. Küçükçekmece Gölü kenarında Bathonea Antik Kenti’nin olduğu yerde yine koruma amaçlı bir imar planı hazırlayarak bir de arkeolojik park projesi hazırladık. Bathonea Arkeo Park adı verilen ki biz oraya Bereket Park diyoruz; çünkü oradan bereket fışkıracağına inanıyoruz. Yüz bin civarında insana iş e istihdam sağlanacak. Buradaki proje, Avcılar’ın İstanbul ve Türkiye ekonomisine turizmden ciddi bir gelir hediye edeceği bir proje…
Hayata geçirdiğiniz için en mutlu olduğunuz projeniz ve en çok gerçekleştirmek istediğiniz projeniz nedir?
Gerçekleşmesini en fazla istediğim proje Bathonea Arkeopark projesi. Çünkü çok büyük bir proje. Bence İstanbul ve Türkiye’nin en büyük projesidir. Ve o kadar kolay yapılacak bir proje ki çok bütçe de gerekmiyor çünkü zaten doğal güzelliğe sahip… Küçükçekmece Gölü gibi dünyanın en harika gölünün kenarında ve binlerce yıllık tarihi de içeriyor. Bir açık hava müzesi gibi ve inanıyorum ki burasının da aktifleşmesiyle turizmden İstanbul hak ettiği payı alabilecek. Çok insana da istihdam yaratabilecek. En çok bunu istiyorum.
Yine gerçekleştirmekten en mutlu olduğum projem ise Sokaktan Okula adlı sosyal proje. Avcılar’da sokakta mendil satan, dilenen, el açan çocuk yoktur. İşte bakın burasının çok ama çok önemli olduğunu düşünüyorum. Avcılar’da sokakta mendil satan, dilenen, el açan çocuk bulamazsınız. Bu proje, çocuk istismarını da önlemiş bir projedir. Belediye zabıta ekipleri, Emniyet Müdürlüğü Çocuk Büro Amirliği ile koordineli bir şekilde sokaktaki çocuğa hemen ulaşır. Daha sonra çocuğun ailesine gidilir. Ailenin yiyecek ve içecek gibi en temel sorunları çözülür. Daha sonra çocuk o hale nasıl gelmiş, istismara uğramış mı, kriminal bir olaya karışmış mı veya kaçırılmış mı bu gibi konular araştırılarak hızla netleştirilir. Çocuk daha sonra okula ve kültür merkezine başlatılır. Sanata ve spora yönlendir. Ve böylece topluma kazandırılır. O çocuklar sadece ailelerin değil aynı zamanda toplumun çocuklarıdır. Bu proje bazında ben hem topluma karşı hem de kendi vicdanıma karşı sorumluyum.
Bu kadar yoğun bir tempoda kendinize vakit ayırabiliyor musunuz? Tatil, dinlenme ve komşu ziyaretleri yapabiliyor musunuz?
Belediye başkanı seçildikten sonra hiç tatile gidemedim. Ama işimi ve mesleğimi çok seviyorum. Biliyorsunuz benim mesleğim doktorluk. Yıllarca hekimlik yaptım. Şu andaki işim de Avcılar Belediye Başkanlığı. Zaten belediye başkanlığını da hekimlik yapar gibi yapıyorum. Adeta bir toplum sağlığı olarak görüyorum yaptığım işi. Belediye başkanlığı bir nevi toplum hekimliği yapmaktır. Bu nedenle işimi de çok sevdiğim için 5 yıl hiç ara vermeden çalışmak beni yormadı.
Sıklıkla Avcılar’da vatandaşlarımızın evine konuk oluyorum. Bu bir sabah kahvaltısı olabiliyor, akşam yemeği olabiliyor, bir geçmiş olsun ziyareti olabiliyor. Yeni bebeği olmuş bir hanımefendiyi ziyaret ediyorum veya başsağlığı ziyaretleri olabiliyor. Zaten vatandaşlarla iç içeyim.
Aileniz bu durumu nasıl karşılıyor?
Evet özel hayatıma pek vakit ayıramıyorum ama çok anlayışlı bir ailem var. Ailemin her ferdi benim yaptığım işe ve görevimin kutsallığına inanıyor. Bana anlayış gösterip destek oluyorlar. Ve benim bu görevi yaparken kendilerine zaman ayıramamam konusunda da çok anlayış gösteriyor. Bana da çok inandıkları için hiçbir talep de, sitem de bulunmuyorlar. Biz senin için ne yapabiliriz, biz senin hayatını nasıl kolaylaştırabiliriz diyorlar. Annemden ve babamdan arada özür diliyorum çünkü yoğunluktan dolayı onlara karşı evlatlık görevlerimi yapamıyorum. Zaman zaman gidiyordum tansiyonlarını ölçüyordum, bakıyordum. Tabi benim bu boşluğumu sağ olsunlar meslektaşlarım, diğer doktor arkadaşlarım dolduruyor. Özellikle de annem şunu söylüyor. Benimle ilgilenecek zamanı olmayabilir ama bütün doktorlar benim evlatlarım ve ben biliyorum ki benim kızım sokaktaki hayvanların bile düşünmüştür, onlar için her şeyi yapmıştır. Olmasını istediğim her şeyi yapıyor, onun için hakkımı helal ediyorum. Bu da hep daha fazla çalışma gücü veriyor bana. Anneme, babama, oğluma, eşime ve bütün yakınlarıma teşekkür ediyorum bana anlayış gösterdikleri için…
Son olarak Women’s Style okuyucularına ve özellikle kadınlara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı ?
Kadınların aktif olarak bütün yaşamın içinde olmaları, sosyal ve siyasi sorumluluklar almalarını istiyorum. Bir ülkede ekonomik bunalım varsa en çok kadın etkilenir. Yine bir savaş ve kargaşa ortamı varsa en çok kadın etkilenir. Bunun için kadınlar yönetimde söz sahibi olmalı ve mutlaka hayatın içinde olmalılar. Yine kadınların kendi geleceklerini kendilerinin belirlemeleri gerektiğini düşünüyorum.
Röportaj: Eda Şen