“YIKA BEYNİNİ”, “BEYNİNE FORMAT AT” VE “SAĞLIĞINA FORMAT AT” KİTAPLARIYLA ÇOK SATAN LİSTELERİNDE GÖRMEYE ALIŞIK OLDUĞUMUZ M. BARIŞ MUSLU, YENİ KİTABI “NEUROAŞK”TA İLİŞKİLERLE İLGİLİ PRATİK TÜYOLAR VERİYOR.

Bize biraz Neuroaşk’tan bahseder misiniz, ne anlatıyor bize bu kitap?
İlişkilerde daha başarılı olmak istiyorsak, hem kendimizi hem de karşı cinsi çok iyi tanımalıyız. İşte tam bu noktada Neuroaşk, aşk ile ilgili bilinmeyenleri, aşkın gerçek doğasını, nasıl ve neden tetiklendiğini anlatıyor. Tüm bu süreci anlarsak eğer, karşımızdaki kişinin beynine ve kalbine nasıl gireceğimizi de anlıyoruz.

Peki, kesinlikle işe yarar diyebilir miyiz?
Size hayatınızın kadınını ya da erkeğini kendinize aşık edeceğinizin ya da bitmeye yakın ilişkinizi mutlaka kurtaracağınızın garantisini veremem ama aşk hayatınızda çok şeyi değiştireceğinizi söyleyebilirim.

Aşka hormonların etkisi nedir?
Aşk ve devamında gelen bağlılığın sebebi tamamen hormonal. Aşk, bağımlılık yaratan uyuşturucular gibi beyindeki dopamin sistemini tetikler, elde edilmezse depresyon ve takıntı gibi yoksunluk tepkileri oluşturabilir. Bu, bağımlılık sistemidir. Bağlılık sistemi ise bambaşka… Bağlılık sisteminde devreye giren ana hormonun ismi oksitosin. Kucaklaşma hormonu olarak da bilinen oksitosin, cinsel partnerler arasında bağlayıcı bir etki yaratıyor. Hoşlandığınız bir kişiye dokunmak, aşkı kıvılcımlandıran ilk hamle olabilir. Karşılıklı konuşurken, birkaç kez onun eline ya da kollarının yan tarafına çok kısa süreli dokunmak, elektriğinizi hissetmenizde fayda olabilir. Ama bunu abartmamalı ve gerçekten çok sınırlı sürede bırakmalısınız. Abartırsanız hem karşı tarafı rahatsız edersiniz hem de dokunmuş olmanızın bir kıymeti olmaz. Dokunuşun az olmasının nedeni, eğer mutlu olduysa bu dokunuşu yeniden hissetmek istemesine olanak sağlamaktır.

Karşımızdaki kişiyle iletişime, temasa geçmenin anahtar yolları nelerdir?
Doğru ve keyifle iletişime geçebilmek için hem özgüvenli hem de sıcak olunması gerekiyor. Eğer karşı tarafla rahatça iletişime geçmek istiyorsanız, onunla sadece arkadaş olarak da rahatça konuşabileceğinizi bilmeniz gerekiyor. Tabii birçok teknik de burada devreye giriyor. Birkaçından bahsetmek gerekirse: Mesela ‘aynalama’ tekniği… Aynalama, farkında olmadan onun bilinçaltına ‘seninle aynıyım, seninle aynı frekanstayım’ mesajlarını gönderir. Karşınızdakiyle bilinçaltı seviyesinde bir bağ oluşur. Örneğin o konuşurken, bacak bacak üstüne atarsa, siz de aynı bacağı atın, o sağ ayağını attıysa, siz sol ayağınızı atın. Aynalama yaparken onunla birebir iletişimde olmanız bile gerekmez. Bir kafede farklı yerlerde otururken bile yapabilirsiniz. Eğer bunu konum olarak yakın bir noktada yapıyorsanız, sizi hiç tanımıyorsa bile sizinle konuşmaya başlayabilir. Diğer bir etkili teknik ise ‘meydan okumak’. Yani onunla birebir yaptığınız konuşmalarda aslında ondan hoşlanabileceğinizi, hatta bir birliktelik yaşamak isteyebileceğinizi ama durumun uygun olmadığını söylemek. Mesela: “Keşke aramızda bu kadar yaş farkı olmasaydı, o zaman senden gerçekten hoşlanabilirdim.” Hem hoşlanma ihtimalini beynine giriyorsunuz hem de ortada bir sorun olduğu için bunu yapamayacağınızı söylüyorsunuz. Bu durumun meydan okumasıysa, onun sorunu aşmaya çalışacak olması. Kendini kendine ispatlamak için… Bizler, özellikle de bize meydan okuyan sorunları çözmeyi istiyoruz.

Gizemli olmak, merak uyandırmak ne derece önemli?
Tutku dolu aşkın büyüsünü en fazla besleyecek konulardan biri merak. Yeni bir kişiyle tanıştığınızda onu tanımanın heyecanını hissedersiniz. İşte, gizemli davranmak da o heyecanı uzun süre yoğun tutmaya yol açar, karşı tarafa dayanılmaz bir heyecan olarak gelir. Karşı taraf, sizi çözmeye çalışırken takıntılı ve tutkulu bir aşk içerisinde bulabilir. İlk başta buzdağı numarası yapmak etkilidir. “Sen benim sadece su yüzündeki özelliklerimi görüyorsun. Benim aslında hiç bilmediğim yanlarım var ama söylemem!” tarzı bir yaklaşım, klasik ama etkilidir.

Aşk acısını yenmenin tek yolu kaybetmeyi kabullenmek midir?
Yenilgiyi kabullenmek bunun ön şartlarından biri. Umutların tüketmesi gerekiyor çünkü umut olduğu sürece aşk her zaman canlı kalır. Tabii aşk acısı da… Bu yüzden mekan, çevre ya da eşyaları mümkün olduğunca değiştirmek ve eski sevgiliyi hatırlatan her şeyden uzak durmak gerekiyor. Aşkın yeşermeye başlaması içinse çok az bile olsa umut gerekir. Umut, hayal gücünü ateşlemek için gereklidir. Hiç umudu olmayan birinin çok beğendiği birisine karşı bile aşk sürecine girmesi zordur. Birini kendinize aşık etmek için ona az ya da çok ümit vermelisiniz.

 

Röportaj: NİLÜFER PAZVANTOĞLU